KATALOG NOTLARI
Provenance:
* İstanbul Beyoğlu’nda bir sanatçının koleksiyonu.
* M. Koleksiyonu.
* Özel Koleksiyon.
– 1971’de İş Bankası Kültür Yayınları’nca İstanbul’da yayımlanan ve Mustafa Cezar tarafından hazırlanan “Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi” kitabı, s.337’de yer almaktadır.
Portakal Sanat ve Kültür Evi Yıldız Sarayı/Silahhane Binası. 5 Kasım 1989. Müzayede Kat. No: 289’da yer almıştır.
Perspektifsel düzeninde sayısız bakış hattının örüldüğü, karanlık-açık ve loş bölgelerin ışık huzmeleriyle aydınlatıldığı, tarihsel dokusuyla hem geçmişin heybetini hem de ressamın yaşadığı zamandaki çöküş yıllarını ele veren bir hanın sade, ulvi ve dingin görünüşüne bakıyoruz. Mimari bir ünitenin tek başına cesaretle resmin asıl konusunu oluşturduğu bu gizemli resim, mistik anlamlarla örülü bir yaşam alanı olarak karşımızda duruyor. Osman Hamdi’nin sayısız başyapıtında olduğu gibi burada da resmin asıl konusu ressamın, tarihsel kimliğe ve bir coğrafyanın taşıdığı kültürel değerlere gösterilen ilgi. Öyle bir ilgi ki bu, hemen yanıbaşımızda duran sembolleri imgeleştiriyor, kültürel ve tarihsel verileri neredeyse antropolog gibi inceden inceye parçalara ayırıp gözden kaçırdığımız anlamları onlara iade ediyor. Batıda eğitim gören, kültürel kimliğini doğu ile batı arasındaki eşikte inşa etmeye çalışan özel, dönemi içerisinde pek çok ressamdan ayrılan entelektüel bir birikimi var Osman Hamdi’nin. Sadece bir hanın içini değil, o hanın geçmişindeki gizemi ve geleceğindeki kaderi de derinden hissettiriyor izleyicisine. Eski günlerin şatafatı yok belki bu handa ama tarihin ve kültürün taşıdığı tüm sesler, kokular, hatıralar renk, perspektif ve anlam olarak yüzeyde dolanıyor. Resmin neredeyse tamamına hakim olan beyaz renk sadece ışık olarak değil mekanın kimliği olarak da hana eşsiz bir güzellik katıyor.
OSMAN HAMDİ
Türk resminin kurucularından Osman Hamdi Bey aslen Sakızlı Rum bir babanın oğludur. İstanbul’da doğan sanatçı ilk öğrenimine Beşiktaş’ta başladı, sonra Maarif-i Adliye’ye geçti. Resim sanatına olan ilgisine karşın babasının isteği üzerine Paris’e hukuk eğitimi almak üzere gönderildi. Orada hukuk okurken bir yandan da Güzel Sanatlar Okulu’na devam etti. Burada dönemin ünlü orientalist ressamı, Gerome’dan resim dersleri aldı. 12 yıl kaldığı Fransa’dan 1869 yılında İstanbul’a döndü.
Aynı yıl Vilayet Umur-u Ecnebiye Müdürü olarak Bağdat’a atandı. 1873 yılında Viyana Evrensel sergisine hazine eşyasını götürmekle görevlendirildi. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurulmasında katkısı oldu. Sayda kazılarında bulduğu İskender Lahdi’ni müzeye kazandırdı. 1883 yılında Sanayi-i Nefise Okulunun kurulmasına önayak olarak okulun başına geçirildi.
Bir kültür adamı, arkeolog ve müzeci olarak da tanınan Osman Hamdi Bey, çağdaş resim sanatımıza kompozisyon türünde figürü, orientalist bir yaklaşımla getirdi. Resimleri iki ana yolda gelişti. Ama o özellikle gerek Avrupa’da, gerek Türkiye’de orientalist bir ressam olarak değerlendirildi. Osman Hamdi Bey’i batılı orientalistlerden ayıran en büyük özellik onlar gibi bir doğu nostaljisi içerisinde değil doğrudan doğruya kendi kültür dünyasını, içinde yaşadığı mekanları, çevresindeki kişileri ve nesneleri resminde işlemiş olmasıdır. Doğulu giysiler
içerisinde, akademik resme özgü bir işçilik yansıtan bu figürlerde, Doğu dünyasının görkemli yaşamı ve mistik felsefesi ağır basar. Ayrıntıyı, bütünsel bir düzen içerisinde kavrayış, Osman Hamdi resminin temel özelliğidir.
Osman Hamdi Bey ressamlığının yanısıra arkeolog, müzeci ve eğitimci kişiliğiyle de 19. yüzyıl
Osmanlı-Türk sanat ve kültür dünyasına damgasını vurmuş bir şahsiyettir.