KATALOG NOTLARI
Önce Kuleli Askeri İdadisi, ardından Harbiye’de eğitim gören ve burada önce Nuri Paşa, daha sonra da Paris’ten henüz dönmüş olan Süleyman Seyyid’den resim dersleri alan Hoca Ali Rıza’nın yetenekli bir ressam olduğu henüz öğrencilik yıllarında hissedilir. 1881 yılında, Harbiye resim sınıfında göstermiş olduğu başarılardan ötürü Sultan II. Abdülhamid tarafından Nişan-ı Mecidiye ile ödüllendirilen Hoca Ali Rıza, 1883 yılında Harbiye’de resim öğretmeni olur. Hoca Ali Rıza’nın Türk Resim Sanatı Tarihi’ndeki önemi, Türkiye’de açık hava ressamlığını ve poşad geleneğini başlatan sanatçı olmasında yatar. Aralarında Darüşşafaka, İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin de bulunduğu çeşitli kurumlarda vermiş olduğu derslerde de öğrencilerini daima doğadan çalışmaya yöneltir Hoca Ali Rıza. Sanatçı hazırladığı taş baskı albümlerinin de katkısı ile ardıllarını etkilemiş ve kendi adıyla anılan bir ekol oluşturmuştur. Başlangıçta hayali ya da kartpostaldan çalışarak manzaralar yaptığı ve Empresyonizmi kendi kendine keşfettiği bilinmektedir. Hoca Ali Rıza’nın bu resmi, onun gerçek bir mekanı duyumsayarak gerçekleştirdiği ve sanatının tüm karakteristik özelliklerini yansıtan bir başyapıtıdır.
HOCA ALİ RIZA
Üsküdar Rüştiyesi’nde başladığı eğitimine 1879-1880 yıllarında Kuleli askeri Lisesi’ne daha sonrada Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ye devam etti. Okulda bir atölye açmak için, zamanın genel kurmay başkanı Edhem Paşa’ya yaptığı başvuru kabul edildi ve atölyenin başına Osman Nuri Paşa getirildi. Genellikle deniz konulu peyzajlarıyla tanınan Nuri Paşa, yapıtlarındaki plastik değerlerin zenginliğinden çok, sanatı sevdiren eğitimce kişiliğiyle tanınırdı. Hoca Ali Rıza, Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey ve Monsieur Kess’ten dersler aldı. Bu dönemde özellikle desen bilgisini ileri bir düzeye ulaştırdı. Bununla birlikte iyi bir sanat eğitimcisi olmanın da sırlarını öğrendi. 1894 yılında kurulan Yıldız Porselen Fabrikası’nda Fausto Zonaro ve dönemin pek çok yerli ve yabancı sanatçısıyla birlikte Ali Rıza Bey’in de porselen tasarımları da yer aldı. İkinci Meşrutiyet’ten sonra kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nde başkanlık yaptı. Hocalıktan 1910 yılında emekli oldu. Ancak orta dereceli okullarda ve Darüşşafaka’da hocalık görevini sürdürdü. Üsküdarlı lakabıyla anılan ressam, yaşamı boyunca İstanbul’un bu yöresiyle özdeşleşti.
Türk resmine ilk defa doğanın gerçek tadını getiren ressamların başında geldi. Manzara değişmez konusu olarak resimlerinde ağırlıklı bir yer tutar. Gölgesi kayalıklara vuran ağaçlar, ahşap evleriyle eski sokaklar, yaz sıcağının rehavetine gömülü kır kahveleri, sahillerin ıssız görüntüsü, Hoca Ali Rıza’nın tutku ile eğildiği konulardı.