KATALOG NOTLARI
– 1983’te Mimar Sinan Üniversitesi’nce yayımlanan ve Adnan Coker tarafından hazırlanan “Osman Hamdi ve Sanayi-i Nefise Mektebi” kitabı, s.39’da yer almaktadır.
1897 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nden mezun olan Şevket Da., 1908-1925 yılları arasında Mekteb-i Sultani de resim dersleri vermiş, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kuruluş çalışmalarına katılmıştır. 1902 ve 1903 İstanbul Salonları’nda yapıtları sergilenen sanatçı, cami, çarşı, han gibi yapıların iç ve dış mekanlarını, atmosferini ve anıtsallığını derin bir perspektişe sunmuştur. Şevket Dağ’ın resimlerinde genellikle figür yer almaz, sanatçı az sayıdaki figürlü eserlerinde mekanın anıtsallığını vurgulamak için küçük boyutlu figürler kullanır.
Ayasofya Son Cemaat Mahalli’ni betimlediği bu resminde derin bir perspektif seyircinin bakışını resmin içine çekerken yere serili halılardan yansıyan sıcak tonlar, yumuşak ve dağınık bir ışık mekanın kendine özgü uhrevi atmosferini yansıtır. Bu tabloda son cemaat yerinin ucunda görülen dışarının ışığı, iç mekana göre daha şiddetlidir ve derinliği arttıran bir diğer ögedir. Şevket Dağ’ın resimlerinde perspektifin yanı sıra, boya yoğunluğu ve ışık kullanımı yapıta ifadesini kazandıran temel özelliklerdir.
Osman Hamdi Bey İstanbul’un mimari eserlerini ve bezemesini içtenlikle ve boyasal bir üslupla betimleyen, yapıların atmosferini yansıtan Şevket Dağ’ın resimlerini beğeniyle karşılamış ve onun bir tablosunu döneminde oldukça yüksek bir mebla. karşılığında satın almıştır. Aile koleksiyonunda bulunması nedeniyle Osman Hamdi bey’in satın aldığı resmin bu resim olması mümkündür.
Prof. Dr. Semra Germaner
ŞEVKET DAĞ
1897’de Sanayi-i Nefise’yi bitirdi. Bir süre Galatasaray Sultani’sinde resim öğretmenliği yaptığı dönemde, okulun müdürü olan Tevfik Fikret’in takdirini kazandı. Şevket Dağ, öğrencilerine doğadan resim çalışma alışkanlığını kazandırmakta etkili oldu.
Galatasaray’dan sonra İstanbul Öğretmen Okulu’nda bu görevini sürdürdü. Okulda bir resimhane kurdu. Özel yaşamında da sanatında olduğu gibi titiz ve ölçülüydü. Kuyucu Murat Paşa Türbesi yakınında, bir muhallebici dükkanında sergi açması ve Ramazan’da halka resim göstermesi, yıllarca cami içlerinde yorulmadan resim çalışması, buna karşı çıkan bağnaz kişilere direnmesi, onun sanata duyduğu sevgi ve saygının bir ifadesidir.
Resim sanatımızda interieur ressamı olarak, özellikle Ayasofya’dan ve Topkapı Sarayı’ndan çalıştığı resimleriyle tanınır. Ayasofya’ya tarihsel bir yapı olmaktan çok mimarı bütünlük açısından yaklaşmış yapıyı değişik yönleriyle resimlerine aktarmıştır. Işığın yapı içindeki yansımaları, loş yada gölgeli bölümlerle yarattığı karşıtlık, Şevket Dağ’ın bu tür resimlerinde, bir mekan duygusunun somut verileri olarak görülmektedir. Cami içlerinin loş ve sessiz atmosferi, Şevket Dağ’ın resimlerinde, gizemli bir görselliğe bürünür. Resmin klâsik tür sınışandırılması dışında, özel bir tema ressamı olarak öncülük yaptı. Soyut biçimlerin arkasındaki gizli anlamları kavramaya sanatın dışavurum tekniğine ilişkin potansiyelini değerlendirmeye yatkın bir çalışma yöntemi geliştirdi. Türk empresyonistleri arasında yer almasına karşın, resim görüşü, yetişme ve gelişme aşamaları bakımından önemli farklılıklar gösterdi. Batı’nın klâsik ve çağdaş akımlarından etkilenmedi. İnterieur’larının yanı sıra yaptığı peyzaj ve natürmortlarıyla da dikkati çeken sanatçı bu tür resimlerinde canlı renkleri birbirine uyumlu bir şekilde kullandı.